top of page

Like Devrimi

Ecem Nil Günaydın


Unlike Geri Gelmeli Mi?

Bir zamanlar bakış açılarımızı ifade edebileceğimiz butonlar vardı. Yaşanan ya da yaşanmayan durumlar hakkında fikirlerimizi beyan edebilir bunun üzerinde tartışabilirdik. Sadece “like” butonu ile bunu ellerinden almak mümkün olamayacağı, insanların yorumlarının “hala” değerli olacağı düşünülürdü. Yeni dijital dünyada bu özellik insanların elinden alındı mı? Buna izin veren bizler miydik? Artık “unlike” şansı yok mu?


Maslow’u birçoğumuz tanıyoruz. Kendisinin de ihtiyaçlar hiyerarşisinde söz ettiği gibi “ait olma” doğamızda var. Like butonunun ilk temelleri 2007 senesinde friendfeed ile başlamış olsa da hepimiz bunu Facebook sayesinde tanıdık. Dünyanın en büyük siteleri olan Youtube ve Amazon ile de kendini duyurmaya devam etti. Kitlesel büyümesini Google tarafından benimsenmesi ile tamamladı. Destekleyici ve bilinçli bir alkış..


Dijital dünya artık sadece bilgi toplamak , tatlı kedi- köpek videoları izlemek, ürünleri değerlendirmek için kullanılmamaya başlandı. Bu düşünce yayılarak bir “anachronism” haline geldi. Ve İnternet ilk defa kamusal alanlarda kullanılmaya başlandığında, bu ait olma tutku, yaratıcılık, yenilikçilik ve bilgi özgürlüğü tarafından yönetilen bir sanal dünya için bir kurtuluş olarak nitelendirilmişti. Sonrasında bu harika dijital dünyanın keyfi reklam ve ticaret ile kaçırılınca tam anlamıyla hırs ve açgözlülük dolu bir ortama bürünmeye başladı.


Dijital dünya içerisinde her şey stand – up gösterisine benzer. Sanki her şey komik olmak için programlanmıştır. Bunları izlediğimizde kahkahalar ile karşılaşırız, yüz hatlarımızı kullanır ve sürekli bir emoji halinde oluruz tıpkı bizim kalıplaşmış online düşüncelerimiz gibi. Bu nedenle bu kanaati yerine getirmek için “like” butonları oluşturuldu.


Bu tür sistematik tepkiler insanları önemli bir bilgiden uzaklaştırmaya başlamıştır. Kendi bilgilerimizin doğruluğundan kaygı duymaya başlamışızdır artık. Var olduğumuz karakterden başka bir karaktere evirilmeye başlamış ve başkalaşıma sürüklemiştir. “Like” alma isteği birçok değer ve yargının önüne geçmiştir. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisini düzenlediği zamanlardaki “ait olma” güdüsü günümüzde çok başka ve aslında anlatılmak istenen anlamdan çok uzak bir yere geçmiştir. İnsanlar kendi düşüncelerini savunmayı bırakmış bunun tersine sürekli başkalarının tepkilerini takip etmeye başlamışlardır.


İster sevimli videolar isterse haber içerikleri olsun bu olguları önemli ve okunası kılan şey altında yer alan “like” butonunun miktarı olmuştur. “Like” kültüre özlük olgusuna tamamen ters bir kültür olmaya başlamıştır. İnsanların artık içeriden dışarıya olan benlik durumu ,dışarıdan içeriye şeklinde yönelmeye başlamıştır. Artık hayatlar istatistiksel olarak şekillenmeye evrilmiştir. Arkadaşları ile çok beğendiği bir fotoğrafı Intagram’a koyan bir kişi çok fazla “like” almaz ise tekrar ailesiyle bir fotoğraf paylaşmamayı hatta bu fotoğraf karesinde artık olmamayı tercih edecek yargıları savunur hale gelmişlerdir. Öz-değer dediğimiz kavram bu sayede public-değer kavramına dönüşmüştür.



Like kültürü kimi zaman iyi olsa da kimi zaman çeşitli değerlerin önüne bir bariyer örüyor ne yazık ki. Bu da aslında daha geniş bir bakış açısından çok, çok daha kısıtlı ve kalıplaşmış bir bakışa sahip olmamızı tetikliyor. Peki sizce unlike butonu geri gelmeli mi?







133 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page